sıkıntı...

Kararsızdım. Odamın içinde dolanıp duruyordum. Bir şeyler yapmam lazımdı. Bu kısır döngüden çıkmamı sağlayacak herhangi bir şey. Döngünün ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Her şey olabilirdi. Evet. İçimdeki sıkıntının sebebi her şey veya herkes olabilirdi. Ya da hiçbir şey. Karar veremiyordum. Bir bira aldım buzdolabından. Ve pencereye bakan koltuklardan birine oturdum. Pencereden dışarıyı seyretmeye başladım. Güneş hala canlıydı. Ve tam karşımdaydı. Kafamı biraz eğmek zorunda kalmıştım. Tanrıydı o. Ve kendisine saygı duyulmasını istiyordu. Bizi dize getirecek kudreti vardı. Ve onu kullanmaktan hiçbir zaman çekinmezdi. Bu konuda şakası olmazdı. Ben ne kadar kararsız isem o da o kadar kesindi. Bu duruma da canım sıkılmıştı. Yavaş yavaş sinirlenmeye başlamıştım. İlk önce sokakta oynayan çocuklara bağırdım.

“oğlum!”

“evet abi.”

“ siktirin gidin başka bir yerde oynayın.”

Şaşırmışlardı. Suratımdaki boş ifade sanırım onlara bana anlattığından çok daha fazla bir şeyler anlatıyordu. Bir çoğu gitmişti ama gitmeyen birkaç piç vardı. Geleceğin serserileri olmaya adaydılar. Daha sonra diğer hedefe yöneldim. Yan komşunun kapısını çaldım.

“evet?”

“müziğin sesini kısabilir misin? Çalışamıyorum!”

“kısayım gündüz abi de bağırmana gerek yok ki”. Komşunun ortanca oğluydu.

“peki” dedim ve odama döndüm.

Gürültü azalmıştı.Yeterli değildi ama tahammül edebilirdim bu kadarına. Bir bira daha aldım buzdolabından. Koltuğa oturmadan önce bilgisayardan müziği açtım. Koltuğa oturunca tanrıyla bir kez daha yüz yüze geldim.Tabii ki her zaman ki gibi saygımı gösterip kafamı hafifçe eğdim. Arkadan Louis Armstrong’un sesini duyuyordum.”the sunshine of love” diye bağırıyordu. Herkes görevini yapıyor diye düşündüm o an. Vantilatör serinletiyor, Louis neşelendiriyor, koltuk rahatlatıyor ve tanrı keskin bir yakıcılıkla beni izliyordu. Gözlerimi kapayıp düşünmeye çalıştım. Faydası yoktu. Hiçbir şey düşünemiyordum. Dakikalar geçiyordu ama değişen bir şey yoktu. En azından ben öyle sanıyordum. Bir süre sonra sıkıntım geri gelmişti. Bu sefer yalnız değildi ama. Yanında çaresizliği de getirmişti. Onun ne işi vardı burada? Tanrıya baktım ne oluyoruz anlamında. Bana nasıl hesap sorarsın gibi baktı oda. Tekrar saygımı göstermek zorunda kalmıştım. Ezik hissettim kendimi. Her zaman ki gibi.

@Gündüz DOĞANAY

1 yorumlar:

Anonymous Adsız said...

ve tanrı keskin bir yakıcılıkla beni izliyordu.

İşte en sevdiğim yazı ve en sevdiğim cümlesi. Gündüz yazmaya devam et adamım. Sen yazdıkça ben okumaya ve alkışlamaya devam edeceğim.

2:36 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home