Martı



Bir martı uçuyor
Yeşil ve mavinin üzerinden
Çok sakin ve mutlu bir uçuşu var
Özlem duyuyorum o an ona.
Bir pike yaparak kayboluyor dağların arasından.
Gözüme bir karaltı takılıyor
Dallamanın biri o iğrenç vücuduyla güneşimi kesiyor,
Düşüncelerimi darmadağın edip,
huzurumu kaçırıyor.
Dayanamayıp içkimi dipliyorum.
Gözlerimi kapıyorum ve martıyı düşünüyorum.
İmreniyorum o martıya
Bir pike yaparak kaybolmak için

Anlamsız bir hüzün


Yaşamın sırlarını bilseydik
Ne boktan bir hayat olurdu tahmin bile edemiyorum.
Rus ruleti oynar gibi anlamsızlık içinde olmasaydık,
Ne anlamı kalırdı bir tren istasyonunda
Camdan geçen ışınların çiçeklerin üzerindeki görüntüsünün
Bizde uyandırdığı evrenin sahteliği ve gerçekliği hakkındaki düşüncelerin.
Veya sonbaharda bir öğle vakti sararıp yere düşmüş yaprakların içimizde uyandırdığı hüzünün…
Ya da bitmiş bir sevginin arkasından hayata acı acı gülümsemenin bizde yarattığı zevkin.
Hiç birinin bir anlamı olmazdı.
Bu boktan yazı gibi…

Sakat bir sevgi..

Kızgındım.
Yaptığı aymazlıklar öfkemi kabartmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Duymak, görmek ve hissetmek istemiyordum.
O kızıl saçlarıyla karşıma her çıkışında içimdeki kızgınlık iyiden iyiye artıyordu.
Dayanılmaz olmuştu ikiyüzlülüğü.
Durum aşk olayı değildi.
Sakat bir sevgiden ibaretti her şey.
Başkalarının yardımıyla tekerlikli sandalyede hareket edebilecek
Boktan bir durumdaydı.
Siktiğimin birasını yudumlarken,
Yaşadığım her şeyin içtiğim bira gibi hayatımdan bir atık olarak
Çıkmasından başka bir dilemiyordum.
Her zamanki gibi…
Ve biramdan son yudumu aldıktan sonra,
Kutuyu sol elimle sıkarak anlamsız bir şekle sokarken,
Hayatı da yamultmuş olmanın basit bir yanılsamasıyla
soyut bir Dünya’ ya yol alıyordum.